İletişimden Öte Etkileşim: Sokaklarda Buluşalım!

İletişimden Öte Etkileşim: Sokaklarda Buluşalım!
       18. yüzyılda buharlı makinenin icadı (1763'te James Watt tarafından) yeni bir devrin başlangıcının en belirgin işaretini vermişti: Sanayi Devrimleri. Artan insan popülasyonu, bir zamanlar lüks sayılan ürünlerin orta ve alt sınıflar için ihtiyaç haline gelmesi, biriken sermayeyi paraya çevirme isteği, sömürgecilik, kentleşme ile Sanayi Devrimleri yeni toplumsal sınıf düzenini ortaya çıkardı. Ortaya çıkan burjuvazi dünyanın her yerinde en zengin ve refah içinde yaşayan sınıf haline geldi. İşçi sınıfı ise zamanla örgütlenerek birtakım hakları sermaye sahiplerinden almak için mücadele edecek ve direnecek bir sınıf haline gelmişti. Tüm bunların yanında hızla artan kentleşme, bireyselleşme ve yalnızlaşmayı beraberinde getirmişti. 

        Özellikle II. Dünya Savaşı'nın ardından geliştirilen yeni yaklaşımlar ve modeller toplumsal yapıyı enine boyuna ele alıyordu. Toplumun itibar gösterdiği isimler topluluklara ulaşmada etkili bir öneme sahip oldular. Bireyler, Sanayi Devrimi'nden o güne değin her ne kadar yalnızlaşıyor olsalar da toplumsal yapıdan tamamen soyutlanmış değillerdi ve bu doğrultuda kendi fikirlerine yakın isimlere kulak veriyorlardı. 

       Bugün, toplumsal tepkide ve örgütlenmede yeni bir dönemi açan internet kullanımının yaygınlaşması ile  kanaat önderi olarak kabul edilen, önceleri pek çoğumuz için ulaşılmaz sayılan politikacılar, futbolcular, sanatçılar, yorumcular vs. artık bir mesaj ötemizde duruyorlar. Onları yazma hakkına sahip olan(!) geleneksel medyanın tekelinden alıp kendi web günlüklerimize, sosyal ağ hesabımıza taşıdık. Onları projelerde yer almaları, projelere destek vermeleri için teşvik ediyoruz. Onlarla çalışıyoruz. Diğer yandan arkasında menajerler, yapımcılar olmayan kendi ünlülerimizi çıkarıyoruz. Üstelik gerçekte yaptığımız ya da maruz kaldığımız sınıfsal ayrımı bilerek ya da bilmeden göz ardı ederek. Sanayi Devrimi ile başlayan yalnızlığımızı bir gruba duyduğumuz aidiyet hissi ile sarsıyoruz.  Anadilimiz aynı olmasa da derdimizi anlatıyoruz. Ortak amaçlarımız ve duygularımız ile paylaşımda bulunuyoruz. Ancak kabul etmeliyiz ki kimi zaman kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz.

         Doğa ve hayvan hakları savunucularına bakıldığında sosyal medyadaki takipçilerinin yine bu konulara duyarlı kimseler olduğunu kolayca gözlemleyebilirsiniz. Bu noktada kendi ünlülerimizin ya da sermaye destekli ünlülerin takipçilerine de ulaşabildiğimizi göz ardı etmememiz gerekiyor. Söz gelimi hayvan haklarına duyarlı bir ünlünün sizin bir metninizi, çalışmanızı, projenizi vb. paylaşması; onun referans çerçevesine girmek isteyen takipçilerini - sizin saatlerce uğraşsanız da etkileyemeyeceğiniz bir şekilde - etkileyebilir. Ancak yazmak yetmiyor, eylemsel üretkenlik daha çok insana ulaşmak için gerekli. Fikirler eyleme dönüşmediği zaman sadece romantik bir tutukluktan ileri gidemiyoruz.

      İnternette hayvan hakkı savunucularının sayısı bir hayli fazla görünüyor. Hazır dilekçelere bir tıkla elektronik imza atmak herkesin kolayına geliyor. Söz konusu gerçek anlamda bir işin altına elini sokmak olunca ise bu sayı işe harcanacak emekle ters orantılı olarak katlanarak düşüyor. Bu yüzden Türkiye'deki doğa ve hayvan hakları savunucularının; sivil bir hiyerarşi yerine katılımcı bir teşekkül içinde, politik ve kültürel bir yaklaşım benimseyerek buluşabilmesi ancak geniş zamanda kendi uzmanlık alanlarında faaliyet yürütmesi gerekiyor. Aksi halde ayrımcılığa ve baskıya karşı yükselecek güçlü sesin tiz bir yakarışa dönüşmesi kaçınılmaz halde geliyor.

*Metnin tamamı VeganTürkiye'ye aittir. Yararlanılan kaynaklar ve alıntılar bağlantılarla gösterilmektedir.            

Yorum Gönder

0 Yorumlar