Veganlığın Ekolojiye Etkisi

Veganlık ve sürdürülebilirlik arasındaki ilişki pek çok açıdan ilgi uyandırıyor. Tüm anti-tezlere rağmen varlığını gündelik yaşamda hissettiren iklim krizine dikkate çeken birçok sivil toplum kuruluşu, aktivist ve hatta şirket (kiminin krizi fırsata çevirmeye odaklı olduğu tartışmasız olsa da) veganlığa olan ilgiyi uyandırıyor. Gerçek şu ki veganlık, iklim krizine karşı ve ekoloji hakları adına elimizdeki en önemli argümanlardan biri. 



Veganlık ve ekoloji arasındaki ilişkiye daha detaylı bakmadan önce başka bir soruya yanıt verilmesi gerekiyor. Veganlık ve ekoloji vurgusu bizi asıl meseleden, hayvan özgürlüğü savunusundan uzaklaştırıyor mu? Öncelikle "hayır" çünkü ekoloji hakları, tüm canlıların haklarını gözetiyor. Diğer yandan "evet" diyenler çoğunlukla kapitalist şirketlerin kendine ekokıyımı gizlemek için kullandığı çevre hakları kavramıyla ekoloji haklarını bir tutuyor. Oysa ekoloji hakları her bir canlının yaşam hakkının bir diğerininkinden daha az olmadığını ve insanların kendini üstün tür olarak görmesinin hak kavramıyla örtüşmediği gerçeğini bize söylüyor. 

Veganlık ve ekoloji ilişkisine geri dönecek olursak Plumwood'un ontolojik veganizm ve ekolojik veganizm olarak ayrımına göz atarak mesele biraz daha derinleştirilebilir. Plumwood'a göre ontolojik veganizm hayvanların her türlü kullanımından kaçınmayı savunuyor. Öte yandan, ekolojik animalizm ise hayvan hakları savunusuyla beraber çevre farkındalığı ve insan özgürlüğü adına daha kapsayıcı bir kavram olarak açıklıyor: Her insan dışı hayvanın doğada bir yiyecek olması gibi insan da yiyecektir. Haliyle kendi teorisini yarı-etyemez bir biçimde konumlandırıyor ve daha çok Etin Cinsel Politikası isimli kitabıyla tanınan Carol J. Adams'ın veganlık savunusuna ters düşüyor.

Kuşkusuz insan türü olarak yaptığımız her eylem, diğer türlerin yaşam haklarına dair psikolojik, fiziksel, ekonomik, politik bir güç ilişkisi doğurduğu için Carol J. Adams veya herhangi bir etik vegan aktivistin savunusu ekolojik bir perspektifle bütünleştiğinde çok daha bütüncül bir sosyal bir harekete dönüşüyor.

Veganlığın Ekolojiye Etkisi

Veganların karbon ayak izi daha az!

Karbon ayak izi nedir? Sıklıkla ekolojik ayak izi olarak da anılan karbon ayak izi, basitçe her türlü eylemimiz sonucu olarak üretilen toplam sera gazı miktarı olarak tanımlanıyor ve karbon ayak izi miktarındaki artış küresel ısınmayı artırıyor.

Veganlığın karbon ayak izine etkisi hakkında son yıllarda birçok bilimsel bulgu sunuluyor. Örneğin vegan beslenmek tarımsal karbon ayak izini %50 oranında azaltıyor. Bir başka deyişle kendi tercihi sebebiyle hayvansal ürün tüketenlerin karbon emisyon miktarı, veganlarınkinin iki katı.

İklim krizine karşı veganlık: Herkes vegan olsa ne olur?

İnsan kaynaklı iklim emisyonlarının neredeyse 3'te biri gıda üretim, işleme ve tüketiminde oluşuyor ve bununla beraber biyolojik çeşitliliğin bozulması, kaynak sularının kirlenmesi gibi birçok ekokıyım da ortaya çıkıyor. Veganlığın karbon ayak izini azalttığı biliniyorsa otomatikman iklim krizinin etkilerini azaltma konusunda bir etkisi de ortaya çıkıyor. Dahası, herkesin vegan olması halinde yalnızca gıda kaynaklı karbon emisyonlarının oranı %70 azalıyor.

Açlıkla mücadelede kilit rol

Çok akılda kalıcı bir veriyle veganlığın açlıkla mücadeledeki rolü anlaşılabilir. Anaakım diyetle beslenen herhangi ortalama birinin bir senelik besleni için 2 futbol sahası büyüklüğünde arazi gerekiyor. Aynı büyüklükteki bir arazi, vegan beslenen 14 kişinin gıdasını karşılıyor! Bu arada, vejetaryen beslenmenin arazi maliyetinin veganlığa göre 3 kat daha yüksek olduğunu da vurgulamak gerekiyor.

Ormansızlaşmaktan uzaklaştırıyor

Ormansızlaşma, belirli amaçlar doğrultusunda ormanların insan eliyle yok edilmesi ve biyoçeşitliliğin azaltılmasıdır. Tüm ekosistemin ormanlara ne kadar ihtiyaç duyduğu tartışmasız fakat ormansızlaştırmanın en önemli nedeni hayvansal besin üretimi ve tüketimi. Veriler ekoyıkımın ne kadar büyük olduğunu gözler önüne seriyor: 2010 yılından bu yana Brezilya'da soya ekilen alan %45, Endonezya palm yağı üretimi %75 ve Fildişi Sahili'nin kakao ayak izi %80 artmış durumda.

Tüm bunların yanı sıre veganlık, okyanusların ve temiz suların korunması, türlerin korunması, hava kirliliğinin azalmasında da muazzam bir role sahip. İnsan türünün kendisi için, diğer türler yaşamı için etik ve ahlaki değerlerini yeniden gözden geçirmesi gerektiği gerçeğiyle artık yüzleşmesi gerekiyor.



 

Yorum Gönder

0 Yorumlar